Arkeoloji Müzelerine bağlıdır. Halil Eldem Bey tarafından 1917 yılında düzenlenerek hizmete açılmıştır.
Eski Mezopotamya, Yunan öncesi Anadolu, Eski Mısır ve İslamiyet öncesi Arabistan Kültürüne ait 15.000 kadar arkeolojik eser sergilenmektedir. Binanın giriş merdiveninin iki yanında M.Ö. IX.yüzyıla ait Zincirli’de bulunmuş iki aslan heykeli yer alır. Salonlarda sırasıyla; Asur, Sümer, Akat, Babil ve Part uygarlıklarına ait eserler, Eski Mısır eserleri, İslamiyet öncasi Arabistan eserleri ve çivi yazılı belgeler kolleksiyonu sergilenmektedir.
Kuruluş Yılı : 1917Osman Hamdi Bey Yokuşu, 34400 Gülhane (212) 520 77 40Açık Olduğu Gün ve Saatler : Pazartesi hariç 9.30 - 17.00
1 Temmuz 2007 Pazar
RESİM VE HEYKEL MÜZESİ
Dolmabahçe Saryı’nın Veliaht Dairesi’nde 10 Eylül 1937 ‘de İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne (bugün Mimar Sinan Üniversitesi) bağlı olarak açılan müze, Atatürk’ün meriyle kurulmuştur.
Başlangıçta Dolmabahçe Sarayı’ndan ,bakanlıklardan,çeşitli resim kuruluşlarından alınan resimler,Halil Edhem Eldem’in Elvah-ı Naşiye Kolleksiyonu adlı yapıtında ve 1936’da akadamide düzenlenen 50 yıllık Türk Resim ve Heykel Sergisi’nde yer alan yapıtlarla oluşturulan müze, bugün Türk Resim Sanatı’yla ilgili en kapsamlı kolleksiyonu barındırır. Müzede heykel, sermak ve özgün baskılar da yer almasına karşılık, ağırlık resimlerdir. Yapıtlardan bir bölümü Ankara ve İzmir Devlet Resim ve Heykel Müzeleriyle Anadolu’nun çeşitli kentlerinde açılan devlet galerilerinde de sergilenmiştir. Süreli sergilerin açıldığı müzede ayrıca; bir resim onarım atölyesi vardır. Müzede yıl boyunca kısa süreli resim kursları da açılmaktadır.
Dönemlere göre sınıflandırılarak 20 ayrı salonda sergilenmekte olan mğzede ayrıca Bonnard, Pablo Picasso, Albert, Marquet, Andre Derain, Raoul Dufy, Maurice Utrillo, Henri
Matisse ve A. Dunoyer de Sagonsac gibi bazı Batılı Santçıların resim ve özgün baskıları da bulunmaktadır.
Kuruluş Yılı : 1937Beşiktaş Cad. Beşiktaş (212) 261 42 98Açık Olduğu Gün ve Saatler : Pazartesi ve Salı hariç 9.00 - 17.00
Başlangıçta Dolmabahçe Sarayı’ndan ,bakanlıklardan,çeşitli resim kuruluşlarından alınan resimler,Halil Edhem Eldem’in Elvah-ı Naşiye Kolleksiyonu adlı yapıtında ve 1936’da akadamide düzenlenen 50 yıllık Türk Resim ve Heykel Sergisi’nde yer alan yapıtlarla oluşturulan müze, bugün Türk Resim Sanatı’yla ilgili en kapsamlı kolleksiyonu barındırır. Müzede heykel, sermak ve özgün baskılar da yer almasına karşılık, ağırlık resimlerdir. Yapıtlardan bir bölümü Ankara ve İzmir Devlet Resim ve Heykel Müzeleriyle Anadolu’nun çeşitli kentlerinde açılan devlet galerilerinde de sergilenmiştir. Süreli sergilerin açıldığı müzede ayrıca; bir resim onarım atölyesi vardır. Müzede yıl boyunca kısa süreli resim kursları da açılmaktadır.
Dönemlere göre sınıflandırılarak 20 ayrı salonda sergilenmekte olan mğzede ayrıca Bonnard, Pablo Picasso, Albert, Marquet, Andre Derain, Raoul Dufy, Maurice Utrillo, Henri
Matisse ve A. Dunoyer de Sagonsac gibi bazı Batılı Santçıların resim ve özgün baskıları da bulunmaktadır.
Kuruluş Yılı : 1937Beşiktaş Cad. Beşiktaş (212) 261 42 98Açık Olduğu Gün ve Saatler : Pazartesi ve Salı hariç 9.00 - 17.00
DİVAN EDEBİYATI MÜZESİ
Müze İstanbul’un en eski ve büyük mevlevihanesi olan Galata Mevlevihanesi’nde bulunmaktadır. Yapılışından dergahların kapatılışına kadar mevlevihane olarak kullanılan bina, 1975 yılında müzeye dönüştürülmüştür.
Müzede müzik aletleri, mevlevi kıyafetleri, tarikat taçları, değerli8 eşyaları sergilenmektedir. Ayrıca müzede zaman zaman sema gösterileri, Klasik Türk Müziği Konserleri ve konferanslar da düzenlenmektedir.
Kuruluş Yılı : 1975Galip Dede Cad. Tünel, Beyoğlu (212) 245 41 41Açık Olduğu Gün ve Saatler : Pazartesi hariç 9.30 - 17. 00
Müzede müzik aletleri, mevlevi kıyafetleri, tarikat taçları, değerli8 eşyaları sergilenmektedir. Ayrıca müzede zaman zaman sema gösterileri, Klasik Türk Müziği Konserleri ve konferanslar da düzenlenmektedir.
Kuruluş Yılı : 1975Galip Dede Cad. Tünel, Beyoğlu (212) 245 41 41Açık Olduğu Gün ve Saatler : Pazartesi hariç 9.30 - 17. 00
KARİKATÜR VE MİZAH ESERLERİ MÜZESİ
1975 Yılında Karikatürcüler Derneği’nin girişimleri ile Tepebaşı’nda açılan Karikatür Müzesi 1980 yılında kapatılmıştır. 1989 yılında yine Derneğin girişimleri ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Gazanfer Ağa Medresesi’ni onararak Karikatür ve Mizah olarak hizmete açmıştır.
Karikatür sanatına ait çeşitli belge ve özgün yapıtlar, Türkiye ve dünyada yayınlanan karikatür ve mizah dergilerinden seçmeler müzenin kolleksiyonları arasında bulunmaktadır. Ayrıca müze bünyesinde sergileme alanları ve dileyen herkese açık olan baskı atölyeleri bulunmaktadır.
Kuruluş Yılı : 1989Ataürk Bulvarı, Kovacılar Sok., 12 , Fatih (212) 521 12 64 Açık Olduğu Gün ve Saatler : Hergün 9 .00 - 18.00
Karikatür sanatına ait çeşitli belge ve özgün yapıtlar, Türkiye ve dünyada yayınlanan karikatür ve mizah dergilerinden seçmeler müzenin kolleksiyonları arasında bulunmaktadır. Ayrıca müze bünyesinde sergileme alanları ve dileyen herkese açık olan baskı atölyeleri bulunmaktadır.
Kuruluş Yılı : 1989Ataürk Bulvarı, Kovacılar Sok., 12 , Fatih (212) 521 12 64 Açık Olduğu Gün ve Saatler : Hergün 9 .00 - 18.00
TÜRK VAKIF HAT SANATLARI MÜZESİ
Beyazıt Meydanı’ndaki Beyazıt Medresesidir. Müze ilk olarak 1968 yılında Sultan Selim Medresesi’nde Türk Yazı Sanatları Müzesi ismiyle açılmış, bugünkü binasına ise 1984’te taşınmıştır.
Birçok ünlü hattata ve hattat padişahlarına ait hatlar, levhalar, tuğralar ve Kur’anlar türlerine göre taslif edilmiş olarak medresenin küçük odalarında sergilenmektedir.
Kuruluş Yılı : 1968Beyazıt Meydanı 34490, Beyazıt (212) 527 58 51Açık Olduğu Gün ve Saatler : Pazar ve Pazartesi hariç 9.00 - 12.00 / 13.00 - 16.00
Birçok ünlü hattata ve hattat padişahlarına ait hatlar, levhalar, tuğralar ve Kur’anlar türlerine göre taslif edilmiş olarak medresenin küçük odalarında sergilenmektedir.
Kuruluş Yılı : 1968Beyazıt Meydanı 34490, Beyazıt (212) 527 58 51Açık Olduğu Gün ve Saatler : Pazar ve Pazartesi hariç 9.00 - 12.00 / 13.00 - 16.00
YEREBATAN SARNICI MÜZESİ
Sultanahmet’te, Ayasofya - Gülhane Parkı yönünde sol taraftadır. “Yerebatan Sarayı” olarak da anılır. Yaklaşık 540 yılında Bizans İmparatoru I. Jüstinyen tarafından yaptırılmıştır. Kayalık bir arazinin oyulması ile yeraltında elde edilen alan, 300’den fazla sütun ile desteklenmiş ve burası şehre su temin eden en öenmli su haznesi olmuştur.
En son olarak 1985-1988 yılları arasında İstanbul Belediyesi tarafından temizlenmiş ve tamir edilmiş bulunan sarnıç, günümüzde ziyarete açıktır. Büyüleyici ve egzotik ortamıyla sarnıç, Sultanahmet’e gelen ziyaretçiler uğranılmadan geçilemeyecek bir mekandır.
Kuruluş Yılı : 1987Yerebatan Cad. No: 13 34410 Sultanahmet (212) 522 12 59 Açık Olduğu Gün ve Saatler : Hergün Kış : (01.10 -.30.03) 9.00 - 17.00Yaz : (01.04 -30.09) 9.00 - 18.00
En son olarak 1985-1988 yılları arasında İstanbul Belediyesi tarafından temizlenmiş ve tamir edilmiş bulunan sarnıç, günümüzde ziyarete açıktır. Büyüleyici ve egzotik ortamıyla sarnıç, Sultanahmet’e gelen ziyaretçiler uğranılmadan geçilemeyecek bir mekandır.
Kuruluş Yılı : 1987Yerebatan Cad. No: 13 34410 Sultanahmet (212) 522 12 59 Açık Olduğu Gün ve Saatler : Hergün Kış : (01.10 -.30.03) 9.00 - 17.00Yaz : (01.04 -30.09) 9.00 - 18.00
ADAM MICKIEWICZ MÜZESİ
Polonya’lı özgürlük şairi Adam Mickiewicz’in hayatının son yıllarını geçirdiği ve 1855’te öldüğü Tarlabaşı’ndaki evi 1955’te müze haline getirilmiştir. Ölümünün 100. Yıldönümü olan 1955 yılında Polonya Kültür ve Sanat Bakanlığı ile işbirliği yapılarak, ev müzeye dönüştürülmüştür.
Müzede Mickiewicz’in hayatı ve eserleri ile ilgili bilgi ve belgeler, şairin İstanbul’da geçirdiği yıllara ait fotoğraflar ve Polonya özgürlük mücadelesine ait belge ve fotoğraflar bulunmaktadır. Binanın bodrum katında ise mezarı Krakow’da bulunan Mickiewicz’e ait sembolik bir mezar vardır.
Kuruluş Yılı : 1955Sakızağacı Cad. Tarlabaşı, Beyoğlu (212) 253 66 98 Açık Olduğu Gün ve Saatler : Hergün 9.00 - 17.00
Müzede Mickiewicz’in hayatı ve eserleri ile ilgili bilgi ve belgeler, şairin İstanbul’da geçirdiği yıllara ait fotoğraflar ve Polonya özgürlük mücadelesine ait belge ve fotoğraflar bulunmaktadır. Binanın bodrum katında ise mezarı Krakow’da bulunan Mickiewicz’e ait sembolik bir mezar vardır.
Kuruluş Yılı : 1955Sakızağacı Cad. Tarlabaşı, Beyoğlu (212) 253 66 98 Açık Olduğu Gün ve Saatler : Hergün 9.00 - 17.00
MOZAİK MÜZESİ
Müze, Bizans’tan kalan Büyük Saray’ın kalıntıları ile Sultan Ahmed Külliyesi’nin arstasının bir kısmı üzerine kurulmuştur. Büyük Saray’dan günümüze ulaşan mozaiklerin yanı sıra, İstanbul ve çevresinde bulunan bir kısım mozaikler bu müzede sergilenmektedir.
Kuruluş Yılı : 1953Arasta Çarşısı, Sultanahmet (212) 518 12 05Açık Olduğu Gün ve Saatler : Salı hariç 9.00 - 17.30
Kuruluş Yılı : 1953Arasta Çarşısı, Sultanahmet (212) 518 12 05Açık Olduğu Gün ve Saatler : Salı hariç 9.00 - 17.30
M. RAHMİ KOÇ TEKNOLOJİ MÜZESİ
Haliç’in kenarında, Osmanlı donanmasının dökümhanesi olarak kullanılan bir binada hizmet vermektedir. Müzede sınai ve teknolojik ürünler, modeller, resimler ve gravürler sergilenmektedir. Ayrıca müze içinde bir de kafeterya ziyaretçilere hizmet vermektedir.
Kuruluş Yılı : 1994Hasköy Cad. No:27 , Hasköy (212) 250 89 38Açık Olduğu Gün ve Saatler : Pazartesi hariç 10.00 -.17.00
Kuruluş Yılı : 1994Hasköy Cad. No:27 , Hasköy (212) 250 89 38Açık Olduğu Gün ve Saatler : Pazartesi hariç 10.00 -.17.00
ASKERİ MÜZE
Müzenin çekirdeğini Aya İrini’den getirilen silah ve eşyalar oluşturmuştur. İstanbul’un fethinden Sultan III. Ahmed dönemine kadar her türlü silah Ayasofya Camii’nin akasındaki Aya İrini Kilisesi’nde korunmuştu. Bu depo 1726’da Sultan III. Ahmed’in emriyle gezilebilecek bir biçimde düzenlendi. Daha sonra burası 1826 yılında gerçek anlamda bir müze haline getirildi. II. Dünya Savaşının başlamasıyla güvenliğini sağlamak için 1940 yılında Niğde’ye taşındı. Savaştan sonra bu silahlar tekrar İstanbul’a Maçka Silahhanesine getirildi.
1955 yılında ise müze bugünkü yeri olan Harbiye Kışlasının jimlastikhanesine nakledildi. Bu binanın restorasyonu 1959 yılında tamamlanarak, müze haline getirildi. Fakat yetersiz kalan bina yeniden restore edildi ve bir bölümü 1986’da tamamı ise 1993 yılında hizmete açıldı.
Müzenin zengin kolleksiyonunda; Osmanlı ordusunun her dönemine ait kıyafetler, ok ve yaydan çakmaklı tüfeklere kadar çeşitli silahlar, mühürler, zırhlar, padişah çadırı (otağ-ı hümayun), padişah kılıçları, sancaklar, Harbiye Nazırlarına ait fotoğraflar, Bizans Süvari Sancağı, Selçuklular’dan Cumhuriyet’e kadar kullanılmış çeşitli savaş eşyaları, Bizanslılar’ın Haliç’i kapattıkları zincir gibi çok sayıda ilginç eşya bulunmaktadır.
Müzenin açık olduğu günlerde saat 15.00 - 16.00 arasında Mehter Takımı konser de vermektedir.
Kuruluş Yılı : 1726Valikonağı Cad. 80200 Nişantaşı (212) 240 62 55 Açık Olduğu Gün ve Saatler : Pazartesi - Salı hariç 9.00 - 17.00
1955 yılında ise müze bugünkü yeri olan Harbiye Kışlasının jimlastikhanesine nakledildi. Bu binanın restorasyonu 1959 yılında tamamlanarak, müze haline getirildi. Fakat yetersiz kalan bina yeniden restore edildi ve bir bölümü 1986’da tamamı ise 1993 yılında hizmete açıldı.
Müzenin zengin kolleksiyonunda; Osmanlı ordusunun her dönemine ait kıyafetler, ok ve yaydan çakmaklı tüfeklere kadar çeşitli silahlar, mühürler, zırhlar, padişah çadırı (otağ-ı hümayun), padişah kılıçları, sancaklar, Harbiye Nazırlarına ait fotoğraflar, Bizans Süvari Sancağı, Selçuklular’dan Cumhuriyet’e kadar kullanılmış çeşitli savaş eşyaları, Bizanslılar’ın Haliç’i kapattıkları zincir gibi çok sayıda ilginç eşya bulunmaktadır.
Müzenin açık olduğu günlerde saat 15.00 - 16.00 arasında Mehter Takımı konser de vermektedir.
Kuruluş Yılı : 1726Valikonağı Cad. 80200 Nişantaşı (212) 240 62 55 Açık Olduğu Gün ve Saatler : Pazartesi - Salı hariç 9.00 - 17.00
KARİYE CAMİİ
Bugünkü bina Khora Manastırı’na ait bir kilise olarak inşa edilmiştir. Manastırın 8.yüzyılda varolduğu kesin olarak bilinmekle birlikte manastırın 4.yüzyılda yapıldığını ileri sürenlerde vardır. Daha sonra Sadrazam Hadım Atik Ali Paşa mozaik resimlerini bir sıva ile örttürerek ve minare ekleyerek 1511 yılında camiye çevirmiştir. 1948 yılında ise cami müze haline getirilmiştir. 1947- 1952 yılları arasında Amerikalılar tarafından eski değerli mozaikler ve freskler, üzerindeki sıvaların açılmasıyla ortaya çıkarılmıştır.
Tavan ve duvarların Hz. İsa ve Meryem’i tasvir eden çok değerli mozaikler bulunmaktadır.
Kuruluş Yılı : 194832240 Edirnekapı, Kariye (212) 512 54 74Açık Olduğu Gün ve Saatler : Salı hariç 9.30 - 17.00
Tavan ve duvarların Hz. İsa ve Meryem’i tasvir eden çok değerli mozaikler bulunmaktadır.
Kuruluş Yılı : 194832240 Edirnekapı, Kariye (212) 512 54 74Açık Olduğu Gün ve Saatler : Salı hariç 9.30 - 17.00
FLORENCE NIGHTINGALE MÜZESİ
Kırım Savaşı sırasında Askeri Hastane haline getirilen ve İngiliz Hemşire Florence Nightingale’in de görev aldığı tarihi Selimiye Kışlası’nın kuzeybatı köşesindeki kulenin bir bölümü müze olarak düzenlenmiştir.
Florence Nightingale’in eşyaları, fotoğrafları, elinden hiç eksik etmediği lambası, madalyaları ve Sultan Abdülmecid’in hediye ettiği bilezik müzede teşhir edilmektedir.
Kuruluş Yılı : 1954 Selimiye Kışlası, Üsküdar (216) 343 73 10 Açık Olduğu Gün ve Saatler : Sadce Cumartesi günleri açık.
Florence Nightingale’in eşyaları, fotoğrafları, elinden hiç eksik etmediği lambası, madalyaları ve Sultan Abdülmecid’in hediye ettiği bilezik müzede teşhir edilmektedir.
Kuruluş Yılı : 1954 Selimiye Kışlası, Üsküdar (216) 343 73 10 Açık Olduğu Gün ve Saatler : Sadce Cumartesi günleri açık.
DOLMABAHÇE SARAYI MÜZESİ
Beşiktaş İlçesi’nde, sarayla aynı adı taşıyan cadde üzerinde yer alır. Sultan Abdülmecid tarafında yaptırılan sarayın mimarları Garabet ve Nigogos Balyan’dır. 1846 yılında inşasına başlanan saray ancak 1856 yılında tamamlanabilmiştir. Beşiktaş’ta Dolmabahçe Caddesi ile Boğaz arasında, 250.000 m2’lik bir alan üzerine kurulan saray ve önemli müştemilat binaları deniz doldurularak inşa edilmiştir.
Saray bugün bir ana yapı ile Veliaht Dairesi, Mefruşat ve Muhafızlar Dairesi, Hareket Köşkleri, Camlı Köşk ve diğer küçük pavyonlardan oluşmaktadır. 8 büyük salonu ve 200 odası bulunmaktadır. Dolmabahçe Sarayı’nın kara tarafında iki ana ve yedi yan, deniz tarafında ise beş kapısı vardır. Kara tarafındaki iki anıtsal kapıdan biri Hazine Kapısı diğeri Merasim (Saltanat) Kapısı’dır.
Saray bahçeleri dört bölümde düzenlenmiştir. Ana yapı resmi daire (Mabeyn-i Hümayun), Müzayede Salonu ve Hususi Daire adlarıyla anılan 3 bölümden meydana gelmiştir. Sarayın ana cephesi denize bakmaktadır. Resmi Daire iki katlıdır. Üst katında bulunan Süfera (Elçiler) Salonu, Dolmabahçe Sarayı’nın en görkemli mekanlarından biridir. Hünkar Hamamı, Resmi Daire’den Müzayede Salonu’na kadar olan alanda yer alır.
Muayede Salonu, Resmi ve Hususi Dairelein ortasında, anıtsal bir kütle olarak yükselir. Kareye yakın bir zeminin üzerinde, içeriden kubbe ile, dışarıdan ise çatıyla örtülü bir binadır. Zengin bezemelerle süslüdür.
Hususi Daire, Hünkar Dairesi ve haremden oluşmaktadır. Harem, büyük ortak mekanlar ve kapalı özel dairelerden ibaret sade bir bölümdür. Hünkar Daiesinde iki büyük salon vardır. Bunlar, törenlerin yapıldığı “Mavi Salon” ve büyük aynalarla, denize bakan geniş retası ile donanmış “Pembe Salon” lardır.
Dolmabahçe Sarayı dönemin en seçkin eşyaları ve görkemli ürünleri ile döşenmiştir. Başlangıçta Beşiktaş Saray-ı Hümayunu adı ile anılan Dolmabahçe Sarayı’nın ayrı pavyonlar halinde Gümüşsuyu ve Maçka eteklerine yerleşmiş olan tiyatro, İstabl-ı Amire, Atiyye-i Seniye Ambarları, eczane, fodla fırınları, un fabrikası gibi ekleri zaman içinde ortadan kalkmıştır.
Günümüzde müze olarak kullanılmaktadır.
Kuruluş Yılı : 1938 Dolmabahçe Cad. 80680 Dolmabahçe (212) 258 55 44 Açık Olduğu Gün ve Saatler : Pazartesi, Perşembe hariç Kış: (01.10 - 28.02) 9.00-15.00 , Yaz : (01.03 - 30.09) 9.30 - 16.00
Saray bugün bir ana yapı ile Veliaht Dairesi, Mefruşat ve Muhafızlar Dairesi, Hareket Köşkleri, Camlı Köşk ve diğer küçük pavyonlardan oluşmaktadır. 8 büyük salonu ve 200 odası bulunmaktadır. Dolmabahçe Sarayı’nın kara tarafında iki ana ve yedi yan, deniz tarafında ise beş kapısı vardır. Kara tarafındaki iki anıtsal kapıdan biri Hazine Kapısı diğeri Merasim (Saltanat) Kapısı’dır.
Saray bahçeleri dört bölümde düzenlenmiştir. Ana yapı resmi daire (Mabeyn-i Hümayun), Müzayede Salonu ve Hususi Daire adlarıyla anılan 3 bölümden meydana gelmiştir. Sarayın ana cephesi denize bakmaktadır. Resmi Daire iki katlıdır. Üst katında bulunan Süfera (Elçiler) Salonu, Dolmabahçe Sarayı’nın en görkemli mekanlarından biridir. Hünkar Hamamı, Resmi Daire’den Müzayede Salonu’na kadar olan alanda yer alır.
Muayede Salonu, Resmi ve Hususi Dairelein ortasında, anıtsal bir kütle olarak yükselir. Kareye yakın bir zeminin üzerinde, içeriden kubbe ile, dışarıdan ise çatıyla örtülü bir binadır. Zengin bezemelerle süslüdür.
Hususi Daire, Hünkar Dairesi ve haremden oluşmaktadır. Harem, büyük ortak mekanlar ve kapalı özel dairelerden ibaret sade bir bölümdür. Hünkar Daiesinde iki büyük salon vardır. Bunlar, törenlerin yapıldığı “Mavi Salon” ve büyük aynalarla, denize bakan geniş retası ile donanmış “Pembe Salon” lardır.
Dolmabahçe Sarayı dönemin en seçkin eşyaları ve görkemli ürünleri ile döşenmiştir. Başlangıçta Beşiktaş Saray-ı Hümayunu adı ile anılan Dolmabahçe Sarayı’nın ayrı pavyonlar halinde Gümüşsuyu ve Maçka eteklerine yerleşmiş olan tiyatro, İstabl-ı Amire, Atiyye-i Seniye Ambarları, eczane, fodla fırınları, un fabrikası gibi ekleri zaman içinde ortadan kalkmıştır.
Günümüzde müze olarak kullanılmaktadır.
Kuruluş Yılı : 1938 Dolmabahçe Cad. 80680 Dolmabahçe (212) 258 55 44 Açık Olduğu Gün ve Saatler : Pazartesi, Perşembe hariç Kış: (01.10 - 28.02) 9.00-15.00 , Yaz : (01.03 - 30.09) 9.30 - 16.00
ŞEHİR MÜZESİ
1939 yılında Beyazıt Medresesi’nde kurulan ilk müze, 1945 yılından sonra Saraçhane’de bulunan Gazanfer Ağa medresesinde Belediye Müzesi adı ile hizmet vermiş, 1988 yılında ise bugün bulunduğu Yıldız Sarayı Güzel Sanatlar Binası’na taşınmıştır. Müzede, genellikle 18. ve 19.yüzyıl İstanbul yaşamına ait tarihsel ve etnografik nitelikteki resim, yazı, cam, porselen, maden ve kumaş eserlerden örnekler sergilenmektedir. Kuruluş Yılı : 1939Barbaros Bulvarı, 80690 Yıldız (212) 258 53 44Açık Olduğu Gün ve Saatler : Perşembe hariç 9.00-16.30
BEYLERBEYİ SARAYI MÜZESİ
Boğaz’ın Anadolu yakasında, sarayla aynı ismi taşıyan semtte, kıyıda yer alır. Saray, bahçe içindeki sahil saray ve bağlı bulunduğu yapılardan oluşan bir komplekstir. Sultan Abdülaziz tarafından mimar Sarkis ve Agop Balyan kardeşlere yaptırılan sarayın inşası 1864’te tamamlanmış , fakat tefriş edilmesi uzun sürdüğünden ancak 1865 yılında Sultan Abdülaziz saraya gelebilmiştir.
Saray; kompleksin ana yapısı olan Beylerbeyi Sarayı, sarayın deniz tarafındaki duvarının her bir köşesinde yer alan biri haremlik, diğeri selamlık deniz köşkleri, arka bahçede yer alan Mermer Köşk, Sarı Köşk ve Hasahır’dan oluşur. Bunlardan deniz köşkleri ve Beylerbeyi Sarayı Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılmıştır. Diğer yapılar ise daha önce burada bulunan saraya aittir. Sarayın ana yapısı olan Beylerbeyi Sarayı, yüksek bir bodrum üzerine, kagir ve iki katlı bir binadır. Boğaz’a paralel olarak yerleştirilen sarayın uzunluğu 65 m.dir.Üç yönden basamaklarla çıkılan sarayda, 6 salon ve 24 oda bulunmaktadır. Özellikle üst kattaki Havuzlu Salon ve ismini sütunlarının renginden alan Mavi Salon, sarayın en görkemli mekanlarıdır. Ayrıca setler biçiminde düzenlenmiş bahçesi de sarayın bir başka özel yönüdür.
Saray; kompleksin ana yapısı olan Beylerbeyi Sarayı, sarayın deniz tarafındaki duvarının her bir köşesinde yer alan biri haremlik, diğeri selamlık deniz köşkleri, arka bahçede yer alan Mermer Köşk, Sarı Köşk ve Hasahır’dan oluşur. Bunlardan deniz köşkleri ve Beylerbeyi Sarayı Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılmıştır. Diğer yapılar ise daha önce burada bulunan saraya aittir. Sarayın ana yapısı olan Beylerbeyi Sarayı, yüksek bir bodrum üzerine, kagir ve iki katlı bir binadır. Boğaz’a paralel olarak yerleştirilen sarayın uzunluğu 65 m.dir.Üç yönden basamaklarla çıkılan sarayda, 6 salon ve 24 oda bulunmaktadır. Özellikle üst kattaki Havuzlu Salon ve ismini sütunlarının renginden alan Mavi Salon, sarayın en görkemli mekanlarıdır. Ayrıca setler biçiminde düzenlenmiş bahçesi de sarayın bir başka özel yönüdür.
HAVACILIK MÜZESİ
İlk olarak 1971’de İzmir’de kurulan müze 1979 yılında kapanmış ve İstanbul’da bugünkü yerine taşınarak 1985’te yeniden ziyarete açılmıştır. Hem açık, hem de kapalı teşhir mekanlarına sahip olan müzede, ayrıca sinema, konferans salonu ve kafeterya da bulunmaktadır. Müzede jet motorlu ve pervaneli savaş uçakları, kargo uçakları, helikopterler, bazı havacılık silahları, resimler, amblemler, Türk havacılarından kalan madalya ve eşyalar sergilenmektedir.
Kuruluş Tarihi : 1971Hava Harp Okulu Komutanlığı, Yeşilyurt (212) 574 11 00Açık Olduğu Gün ve Saatler : Pazaretsi ve Salı hariç 9.00 - 17.00
Kuruluş Tarihi : 1971Hava Harp Okulu Komutanlığı, Yeşilyurt (212) 574 11 00Açık Olduğu Gün ve Saatler : Pazaretsi ve Salı hariç 9.00 - 17.00
ATATÜRK MÜZESİ
Mustafa Kemal Atatürk’ün Milli Mücadele çalışmaları sırasında kiracı olarak kaldığı ev, 1928 yılında İstanbul Belediyesi (Şehremaneti) tarafından satın alınmış ve 1942 yılında Atatürk İnkılabı Müzesi şeklinde düzenlenerek ziyarete açılmıştır. 1991 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından bir kez daha restore edilerek hizmete sokulmuştur. Atatürk’ün kişisel eşyaları, kıyafetleri, üniformaları, askeri ve sivil yaşamına ait fotoğrafları, el yazısı ile yazdığı çeşitli belgeleri, madalyaları, hatıra eşyaları ile içlerinde İbrahim Çallı’nın da bulunduğu çeşitli sanatçılara ait yağlı boya tablolar müzenin kolleksiyonları içinde yeralmaktadır.
Kuruluş Yılı : 1942Halaskargazi Cad. No: 250, 80260 Şişli (212) 240 63 19Açık Olduğu Gün ve Saatler : Pazar ve Perşembe hariç 9.30 - 16.30
Kuruluş Yılı : 1942Halaskargazi Cad. No: 250, 80260 Şişli (212) 240 63 19Açık Olduğu Gün ve Saatler : Pazar ve Perşembe hariç 9.30 - 16.30
AŞİYAN MÜZESİ
Ünlü şair Tevfik Fikret’in 1906’da yaptırdığı ve ve yaşamının son dokuz yılını geçirdiği ev 1945’de müze haline getirilmiştir. Müzede Tevfik Fikret’in yanı sıra Şair Nigar Hanım’ın, Edebiyat-ı Cedide şair ve yazarlarının da kişisel eşyaları, eserleri ve arşivleri sergilenmektedir. Kuruluş Yılı : 1945Aşiyan Yokuşu, 80810 Bebek (212) 263 69 86Açık Olduğu Gün ve Saatler : Pazartesi - Perşembe hariç 9.00 - 17.00
ARKEOLOJİ MÜZESİ
İstanbul’da, Gülhane Parkı ile Topkapı Sarayı arasında yeralır. Dünyanın en büyük müzelerinden birisidir. İlk defa 1846 yılında Aya İrini Kilisesi’nde Mecma-i Esliha-i Atika ile Mecma-i Asar-ı Atika adları ile kurulmuştur. 1869 yılında “Müze-i Hümayun” adını almıştır. Müzenin eşyası 1873-1891 yılları arasında Çinili Köşkte saklanmıştır. Müze, 1891 yılında yapılan klasik üsluptaki bugünkü binada Osman Hamdi Bey tarafından “Asari Atika Müzesi” adı altında tekrar kurulmuştur.
Salonlarda çeşitli Yunan, Roma ve Bizans uygarlıklarına ait lahit, mezar taşı, kitabe, büst, heykel, kabartma, sütun başları ve mozaik gibi arkeolojik eserler sergilenmektedir. Müzenin tarih, arkeoloji, nümizmatik ve güzel sanatlara ilişkin kitaplardan oluşan zengin kütüphanesi ile kimya laboratuvarı, heykel onarım atölyesi ve fotoğrafhanesi vardır.
Kuruluş Yılı : 1891Osman Hamdi Bey Yokuşu, 34400 Gülhane (212) 520 77 40Açık Olduğu Gün ve Saatler : Pazartesi hariç 9.30 - 17.00
Salonlarda çeşitli Yunan, Roma ve Bizans uygarlıklarına ait lahit, mezar taşı, kitabe, büst, heykel, kabartma, sütun başları ve mozaik gibi arkeolojik eserler sergilenmektedir. Müzenin tarih, arkeoloji, nümizmatik ve güzel sanatlara ilişkin kitaplardan oluşan zengin kütüphanesi ile kimya laboratuvarı, heykel onarım atölyesi ve fotoğrafhanesi vardır.
Kuruluş Yılı : 1891Osman Hamdi Bey Yokuşu, 34400 Gülhane (212) 520 77 40Açık Olduğu Gün ve Saatler : Pazartesi hariç 9.30 - 17.00
ANADOLU HİSARI MÜZESİ
Boğaz’ın Anadolu yakasında, Göksu Deresi’nin denize döküldüğü yerde, adını hisardan alan semtte bulunmaktadır. Bu hisar, Osmanlılar’ca Boğaz’da yapılan ve geçişleri kontrol altına almayı hedefleyen ilk hisardır. İstanbul’u fethetmek isteyen ve kuşatan Sultan Yıldırım Beyazıt tarafından, Karadeniz’den Bizans’a gelecek yardımlara engel olmak için 1394’te yaptırılmıştır. 1452 yılında ise Rumeli Hisarı’nın yapımı esnasında, Fatih Sultan Mehmet tarafından yeni bazı bölümler eklenerek güçlendirilmiştir. Fetihten sonra önemini kaybeden hisar, bir dönem hapishane olarak kullanılmıştır. 17.-18.yüzyıllarda Boğaz’a saldıran Kazakların durdurulmasında bu hisar rol oynamış ama bir müddet sonra tamamen unutulmuştur. Etrafına yalılar yapılmış ve hatta iki duvarı açılarak avlusundan günümüzde de kullanılmakta olan bir yol geçirilmiştir. Cumhuriyet döneminde müzeye dönüştürülen hisar, hala restore edilmeyi beklemektedir.
ISTANBULUN TURIZM TARIHI
Beyoğlu otellerinin tarihini yazmak bütün İstanbul’un, Türkiye’nin hatta bir ölçüde de doğunun otelcilik ve turizm tarihini yazmak demektir. Onun için hayli iddialı bir iş ve geniş çaplı bir araştırma konusudur. Bunun birkaç nedeni vardır.
Birincisi 19 yy. ortalarına kadar bütün doğuda bugünkü anlamda otel yoktu. Parasız yatılan, hatta yolcuya bir çorba ile, atına arpa da ücretsiz verilen, hayır tesisleri olan kervansaraylar vardı. Ekonomik ve politik şartlar değişmeye yüz tutunca, 1840’lı yıllardan sonra, yeni azınlıklara ve yabancılara güvenceler getiren Tanzimat ve Islahat Fermanlarını izleyerek ilk oteller açılmaya başlandı.
Bu otelleri yabancılar ve azınlıklar açtı. Yerleri de onların oturdukları frenk şehri Beyoğlu idi. Onun için bunların tarihi, Türkiye’de turizmin tarihi ile eştir.
19. yy. ortalarında Osmanlı İmparatorluğu’nu etkisi altına alan batı kapitalizminin ihtiyacı olarak Beyoğlu’nda başlatılan frenk otelciliği devri, Cumhuriyetle beraber kapanmış, üstelik ülke savaş ekonomisinin yokluk havasına girmiş ve tam çıkamamış, öbür yandan da İkinci Dünya Savaşı sonrasının getirdiği, özel sektör eliyle kalkınma modelinin yeni ürünleri de henüz ortaya çıkmamıştır. 1940-1950’li yılların otelciliği, İstanbul’un ve Türkiye’nin, turizmde ve otelcilikte, en sönük, durgun ve zayıf dönemi demektir. Türkiye otelciliğine, tarihinde ilk defa olarak, modern batının konforunu ve servis kalitesini getirecek olan Hilton, kapılarını 1955’te açacaktır.
Bir “PARK OTEL” vardı;
Ayazpaşa’ya göz attığımızda, Beyoğlu’nun sıra oteller dünyasından ayrı düşmüş karşı karşıya iki otel olduğunu biliyoruz. Biri güzel ve ünlü Park Oteli ve diğeri Murat Oteli.
Oteli uzun süre işleten ufak tefek, gümüş saçlı, filozof bakışlı, setre pantalonlu “Aram Efendi” (Aram Hıdıryan) Cumhuriyet dönemi otel işletmeciliğinin ustası sayılır.
Otelin müşterileri her zaman birinci sınıftı. Zaten şehirdeki otel sayısı iki elin parmakları kadar olduğundan, yabancılar ve Ankara’daki milletvekilleri burada kalırdı. İstanbullular ise daha çok lokantaya gelir ya da pastahanede saatler boyu otururdu. Sigara dumanlarının insanların başının üstünde halkalar ve yollar oluşturduğu bu pastanede, küçük masaların başında diplomat emeklilerinin, tek parti döneminin milletvekillerinin, takır takır kolalı yakalarına parlak bir kravat koymuş taşra zengini tipindeki insanların, uzun süre durgun bir göl içindeki sazlar misali kıpırdamadan durabilmeleri kibarlık gereğiydi. Yani Avrupa’da olduğu gibi bir pastahanede uzun süre kalıp kahve içmek, batılılığın vazgeçilmez gereğiydi.
Yazın pastahanenin bahçesinde Yahya Kemal tespihini çekerek hayranları ve çömezleriyle edebiyat ve tarih üzerine ahkam keser, şiirlerinde hep İstanbul’un karşı tarafının güzelliğini ve uhreviliğini dile getirmiş olan şair, bir gece bile o kadar övdüğü eski mahallelerde kalamaz, içini kasvet basarak kapağı Park Otel’e atardı.
1960’lar ve özellikle 1970’lerden sonra İstanbul’da uluslar arası otel gökdelenlerin yükselmesi, doğal olarak Park Oteli unutturmuş ve 1979 yılında otel tarihe karışmıştır.
İstiklal Caddesi’nde bugünkü Atlas Sineması’nın yanında Beler isimli ikinci sınıf bir otel yer alırdı. Beler Oteli’ne varıncaya kadar başka bir otel yoktu. 19. yüzyıl Beyoğlu’na ait literatürde önce Grand Hotel d’Orient, sonra Hotel de Pera adları ile geçen kentin ilk otellerinden kalan bir yer olarak düşünülebilir. Onun karşısında ise ünlü Tokatlıyan Oteli yer alırdı.
Tokatlıyan Oteli
Üstü yelpaze biçimli cam alınlıklı kapısı, Galatasaray’a doğru, bir dizi geniş vitrinli pencereleri izlerdi. Pastahanenin cam kenarındaki masalarda oturan müşterilerin tam görünmemeleri için vitrinler yarım boy, büzgülü tülle kaplı idi. Servis takımları ise gümüştü. Oteli ilk kuran Ermeni Tokatlıyan Efendi’den sonra işletme kızı, Mercedes’in kocası Sırp asıllı Medovitch’e geçmiş, daha sonra bir Türk tarafından alınarak ismi “Konak” olarak değiştirilmiştir. Mülkiyeti Üç Horan Ermeni Kilisesi’ne ait olan Konak Oteli’ni kilise tahliye ettirdiği zaman dışı sağlam içi harabeye dönmüş bir bina devralmıştır. Böylece bir zamanların ünlü Tokatlıyan Oteli de tarihe karışmıştır.
Tokatlıyan’dan sonra Galatasaray meydanına gelince Hachette kitapçısına kadar otel yoktu. Hachette’e gelmeden aynı sırada bugün de aynı adı taşıyan ve güzel bir iş hanı olan soylu yapı, 1940’lara kadar, “Hıdivyal Palas” oteli imiş.
Ve sıra sıra Tepebaşı Otelleri
İngiliz Konsolosluğu ile aynı sırada köşe başında Alp Oteli yer alırdı. Alp Oteli moda deyim ile Ortadoğu’nun ve Balkanlar’ın ilk oteli idi. Hotel d’Angletterre adıyla 1841 yılında açılmıştı. Otel 40-50 yıl İstanbul’un en iyi konaklama tesisi olarak kalmış, adı bir süre Hotel Mıssiri bir süre Hotel Royal olmuş, Cumhuriyetle beraber her şeyin Türkleşmesi gerekince bir Orta Asya adı takınarak Alp Oteli olmuş. Otelin sahipleri binayı bir petrol şirketine satmış, şirkette bir gün tarihi eser sayılır düşüncesiyle midir bilinmez, binayı yıktırmış. Otelin yeri halen boş bir arsa ve otopark olarak işletilmektedir.
Aynı sırada bir zamanların görkemli, gösterişli ve gerçekten güzel Avrupai yapıları ve otelleri dizisi başlardı. Londra Oteli, Yenişehir Oteli, Bristol Oteli vs. Bristol’den sonra ünlü Kanun-i Esasi Kıraathanesi gelir, sonra Kontinental Oteli yükselirdi. Kontinental Oteli de önce kapatılmış sonra Yapı Kredi Bankası tarafından satın alınıp yıkılmış, bir süre banka genel merkezi olduktan sonra bugün Yapı Kredi Kültür Merkezi olarak faaliyet göstermektedir. Karşısı ise güzel bir park: Petit Champs ces Morts.
Pera Palas’ın bir başka havası
Tepebaşı’nın en görkemli ve en ünlü oteli Pera Palas’tı. O zamanlar çevrenin en yüksek yapısı Pera Palas’mış. Pera Palas için savaş yılları ve sonrasının İstanbul’daki tek temiz, bakımlı ve Avrupai oteli denilebilir. Binanın, 20. yy başında Uluslararası Yataklı Vagon Kumpanyası tarafından lüks vagonların vardığı son şehirler olan terminallerde birkaç büyük saraylar dizisi içinde yaptırıldığı, ancak işletmesinin çok pahalı olması nedeniyle 1920’li yıllarda Bodassaky adında İstanbullu bir zengine satıldığı, onun da 1930’da Türkiye’den ayrılmasıyla Misbahmuhayyeş namında Lübnanlı bir İstanbullu zengine devrettiği bilinmektedir. Pera Palas gerek konumu, gerek binanın yapılışındaki lüks malzeme ve iç mekan zenginliği ve ferahlığı ile hiç kuşkusuz İstanbul’un en görkemli oteli idi. Misbahmuhayyeş Bey, ölümünden önce oteli 4 ayrı kuruluşa bağlı bir vakıf olarak bağışladı.
Tarih olan diğer oteller
Pera Palas’tan sonra Amerikan Konsolosluğu’nun yanında Novotni Oteli gelirdi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından satın alınmış ve Akşam Kız Sanat Okulu yapılmıştır. Onun hemen yanında İstanbul Sanayi Odası’nın bugünkü binası da otel imiş. “Krocker Oteli” bir Alman işletmesiydi. Novotoni Oteli’nin 1936 yılına ait bir reklamında Sirkeci Garı’na 3 dakika mesafede yazmaktadır. Trafik ve cadde öylesine rahat....
Birincisi 19 yy. ortalarına kadar bütün doğuda bugünkü anlamda otel yoktu. Parasız yatılan, hatta yolcuya bir çorba ile, atına arpa da ücretsiz verilen, hayır tesisleri olan kervansaraylar vardı. Ekonomik ve politik şartlar değişmeye yüz tutunca, 1840’lı yıllardan sonra, yeni azınlıklara ve yabancılara güvenceler getiren Tanzimat ve Islahat Fermanlarını izleyerek ilk oteller açılmaya başlandı.
Bu otelleri yabancılar ve azınlıklar açtı. Yerleri de onların oturdukları frenk şehri Beyoğlu idi. Onun için bunların tarihi, Türkiye’de turizmin tarihi ile eştir.
19. yy. ortalarında Osmanlı İmparatorluğu’nu etkisi altına alan batı kapitalizminin ihtiyacı olarak Beyoğlu’nda başlatılan frenk otelciliği devri, Cumhuriyetle beraber kapanmış, üstelik ülke savaş ekonomisinin yokluk havasına girmiş ve tam çıkamamış, öbür yandan da İkinci Dünya Savaşı sonrasının getirdiği, özel sektör eliyle kalkınma modelinin yeni ürünleri de henüz ortaya çıkmamıştır. 1940-1950’li yılların otelciliği, İstanbul’un ve Türkiye’nin, turizmde ve otelcilikte, en sönük, durgun ve zayıf dönemi demektir. Türkiye otelciliğine, tarihinde ilk defa olarak, modern batının konforunu ve servis kalitesini getirecek olan Hilton, kapılarını 1955’te açacaktır.
Bir “PARK OTEL” vardı;
Ayazpaşa’ya göz attığımızda, Beyoğlu’nun sıra oteller dünyasından ayrı düşmüş karşı karşıya iki otel olduğunu biliyoruz. Biri güzel ve ünlü Park Oteli ve diğeri Murat Oteli.
Oteli uzun süre işleten ufak tefek, gümüş saçlı, filozof bakışlı, setre pantalonlu “Aram Efendi” (Aram Hıdıryan) Cumhuriyet dönemi otel işletmeciliğinin ustası sayılır.
Otelin müşterileri her zaman birinci sınıftı. Zaten şehirdeki otel sayısı iki elin parmakları kadar olduğundan, yabancılar ve Ankara’daki milletvekilleri burada kalırdı. İstanbullular ise daha çok lokantaya gelir ya da pastahanede saatler boyu otururdu. Sigara dumanlarının insanların başının üstünde halkalar ve yollar oluşturduğu bu pastanede, küçük masaların başında diplomat emeklilerinin, tek parti döneminin milletvekillerinin, takır takır kolalı yakalarına parlak bir kravat koymuş taşra zengini tipindeki insanların, uzun süre durgun bir göl içindeki sazlar misali kıpırdamadan durabilmeleri kibarlık gereğiydi. Yani Avrupa’da olduğu gibi bir pastahanede uzun süre kalıp kahve içmek, batılılığın vazgeçilmez gereğiydi.
Yazın pastahanenin bahçesinde Yahya Kemal tespihini çekerek hayranları ve çömezleriyle edebiyat ve tarih üzerine ahkam keser, şiirlerinde hep İstanbul’un karşı tarafının güzelliğini ve uhreviliğini dile getirmiş olan şair, bir gece bile o kadar övdüğü eski mahallelerde kalamaz, içini kasvet basarak kapağı Park Otel’e atardı.
1960’lar ve özellikle 1970’lerden sonra İstanbul’da uluslar arası otel gökdelenlerin yükselmesi, doğal olarak Park Oteli unutturmuş ve 1979 yılında otel tarihe karışmıştır.
İstiklal Caddesi’nde bugünkü Atlas Sineması’nın yanında Beler isimli ikinci sınıf bir otel yer alırdı. Beler Oteli’ne varıncaya kadar başka bir otel yoktu. 19. yüzyıl Beyoğlu’na ait literatürde önce Grand Hotel d’Orient, sonra Hotel de Pera adları ile geçen kentin ilk otellerinden kalan bir yer olarak düşünülebilir. Onun karşısında ise ünlü Tokatlıyan Oteli yer alırdı.
Tokatlıyan Oteli
Üstü yelpaze biçimli cam alınlıklı kapısı, Galatasaray’a doğru, bir dizi geniş vitrinli pencereleri izlerdi. Pastahanenin cam kenarındaki masalarda oturan müşterilerin tam görünmemeleri için vitrinler yarım boy, büzgülü tülle kaplı idi. Servis takımları ise gümüştü. Oteli ilk kuran Ermeni Tokatlıyan Efendi’den sonra işletme kızı, Mercedes’in kocası Sırp asıllı Medovitch’e geçmiş, daha sonra bir Türk tarafından alınarak ismi “Konak” olarak değiştirilmiştir. Mülkiyeti Üç Horan Ermeni Kilisesi’ne ait olan Konak Oteli’ni kilise tahliye ettirdiği zaman dışı sağlam içi harabeye dönmüş bir bina devralmıştır. Böylece bir zamanların ünlü Tokatlıyan Oteli de tarihe karışmıştır.
Tokatlıyan’dan sonra Galatasaray meydanına gelince Hachette kitapçısına kadar otel yoktu. Hachette’e gelmeden aynı sırada bugün de aynı adı taşıyan ve güzel bir iş hanı olan soylu yapı, 1940’lara kadar, “Hıdivyal Palas” oteli imiş.
Ve sıra sıra Tepebaşı Otelleri
İngiliz Konsolosluğu ile aynı sırada köşe başında Alp Oteli yer alırdı. Alp Oteli moda deyim ile Ortadoğu’nun ve Balkanlar’ın ilk oteli idi. Hotel d’Angletterre adıyla 1841 yılında açılmıştı. Otel 40-50 yıl İstanbul’un en iyi konaklama tesisi olarak kalmış, adı bir süre Hotel Mıssiri bir süre Hotel Royal olmuş, Cumhuriyetle beraber her şeyin Türkleşmesi gerekince bir Orta Asya adı takınarak Alp Oteli olmuş. Otelin sahipleri binayı bir petrol şirketine satmış, şirkette bir gün tarihi eser sayılır düşüncesiyle midir bilinmez, binayı yıktırmış. Otelin yeri halen boş bir arsa ve otopark olarak işletilmektedir.
Aynı sırada bir zamanların görkemli, gösterişli ve gerçekten güzel Avrupai yapıları ve otelleri dizisi başlardı. Londra Oteli, Yenişehir Oteli, Bristol Oteli vs. Bristol’den sonra ünlü Kanun-i Esasi Kıraathanesi gelir, sonra Kontinental Oteli yükselirdi. Kontinental Oteli de önce kapatılmış sonra Yapı Kredi Bankası tarafından satın alınıp yıkılmış, bir süre banka genel merkezi olduktan sonra bugün Yapı Kredi Kültür Merkezi olarak faaliyet göstermektedir. Karşısı ise güzel bir park: Petit Champs ces Morts.
Pera Palas’ın bir başka havası
Tepebaşı’nın en görkemli ve en ünlü oteli Pera Palas’tı. O zamanlar çevrenin en yüksek yapısı Pera Palas’mış. Pera Palas için savaş yılları ve sonrasının İstanbul’daki tek temiz, bakımlı ve Avrupai oteli denilebilir. Binanın, 20. yy başında Uluslararası Yataklı Vagon Kumpanyası tarafından lüks vagonların vardığı son şehirler olan terminallerde birkaç büyük saraylar dizisi içinde yaptırıldığı, ancak işletmesinin çok pahalı olması nedeniyle 1920’li yıllarda Bodassaky adında İstanbullu bir zengine satıldığı, onun da 1930’da Türkiye’den ayrılmasıyla Misbahmuhayyeş namında Lübnanlı bir İstanbullu zengine devrettiği bilinmektedir. Pera Palas gerek konumu, gerek binanın yapılışındaki lüks malzeme ve iç mekan zenginliği ve ferahlığı ile hiç kuşkusuz İstanbul’un en görkemli oteli idi. Misbahmuhayyeş Bey, ölümünden önce oteli 4 ayrı kuruluşa bağlı bir vakıf olarak bağışladı.
Tarih olan diğer oteller
Pera Palas’tan sonra Amerikan Konsolosluğu’nun yanında Novotni Oteli gelirdi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından satın alınmış ve Akşam Kız Sanat Okulu yapılmıştır. Onun hemen yanında İstanbul Sanayi Odası’nın bugünkü binası da otel imiş. “Krocker Oteli” bir Alman işletmesiydi. Novotoni Oteli’nin 1936 yılına ait bir reklamında Sirkeci Garı’na 3 dakika mesafede yazmaktadır. Trafik ve cadde öylesine rahat....
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)